Korkunun siyasetteki yeri sanıldığından fazladır. Bütün bir soğuk savaş dönemi korku üzerine kurulmuştur. Sovyetler Birliği “barış”ı ağzından düşürmemiş, “silahsızlanma” çabalarının başını çekmiş, tüm dünyaya korkulacak bir sistem olmadığını göstermeye çalışmış, ancak kapitalizm yeryüzünün her köşesine sürekli korku pompalamıştır. Çünkü sosyalizmden çok korkuyordu.
Bu yıllar bölgesel savaşlarla, faşist askeri darbelerle, filmleri aratmayacak gizli servis maceralarıyla, Gladio dehşetiyle yüklüdür. Sosyalizm yıkıldıktan sonra korku bitti mi? Önce Saddam’ın “kimyasal silahları” dünya için büyük bir tehdit olarak sunuldu. İkiz kulelerin yıkılmasıyla tüm dünyaya Taliban ve El Kaide dehşeti salındı. Yetmedi İran’ın nükleer silah üretme tehdidi korkunun yeni kaynağı haline getirildi. Son günlerde IŞİD, korkunun odak noktasına yerleştirildi. Dünya, özellikle bölgemiz her gün yeni korkularla yükleniyor.
Avrupa’da Syriza iktidara yürürken AB’nin büyük ağabeyleri Yunan halkını az korkutmadı. Sırada Podemos ve İspanya var.
Bizde siyasette korku her zaman başat rol oynamıştır. “İrtica”, olmadı “komünizm” tehdidi, son otuz yıldır “bölünme” paranoyası siyasetin bütün kanallarında dolaşıp durdu. AKP iktidarı yıllarında önce “dinlenme” korkusu ortalığı kapladı; ardından “paralel yapı” korkusu yayılmaya çalışılıyor.
Bunların yanında son yıllarda “toplumsal şiddet” konusu öne çıkmaya başladı. Sanki siyasetçilerin yaratmadığı, gerçek bir konu gibi görünüyor. Kör bir öfke ve korku ortalıkta geziniyor. Kendini en çok kadına karşı şiddette ortaya koyuyor. Hemen alevlenen mahalle kavgaları, trafikte en küçük söz dalaşında fora edilen pompalı tüfekler, toplumda sürekli yükselen bir gerilim, bireylerde ortaya çıkan saldırganlık günlük yaşamı korku filmine dönüştürüyor.
Siyasetin bir aracı olarak yaratılan korku ile son günlerde öne çıkan “toplumsal şiddet”in birbiriyle bağı nedir?
AKP, kendi “yüzde 50’sini”, siyasal islamın bugünkü iktidar fırsatını kaçırması halinde bir daha ayağa kalkamayacağını anlatarak korkutuyor. Çok korktuğu için sürekli korku ve gerilim üretiyor. İktidarını mutlaklaştırmak için her yolu deniyor. Karşısındaki yüzde 50’yi farklı düşünceleri olan insanlar olarak değil, tanrı kelamına karşı çıkan günahkarlar olarak görüyor.
Kemalizm’in yılllarca yaptıklarını şimdi gittikçe yükselen tempoda karşısındaki “yüzde 50”ye yapan AKP; korkutma, aşağılama ve keyfilikle toplumda denetlemez bir düşmanlık yaratıyor.
Toplumun büyük bölümünde duvara dayanmışlık algısı oluşuyor. Yol kapalı, çıkış yok!
Her an yeni bir gerilim hattı ortaya çıkabiliyor.
Korku politikası üretenler Kürt Halkının çoktan korku duvarını aştığını biliyor olmalılar. Öte yandan, Gezi İsyanı yaşam tek renge boyanmak istenirse nelerin olabileceğini gösterdi.
Cumhuriyet tarihinde hemen hiçbir önemli iktidar değişimi normal yollardan yaşanmadı. Siyasal ortamın ve genel olarak toplumun içine girmekte olduğu havaya bakılırsa yaşanan son siyasal krizin de seçimlerle aşılamayacağı, büyük sancılara gebe olduğu görülüyor.
Egemenler korku büyüyünce düşüncenin küçüleceğini, yüreklerin daralacağını iyi bilirler, bir noktadan sonra korku duvarlarının yıkılacağını da. Ancak sonuncusuna bir türlü inanmak istemezler.
[button link=”www.sodap.org/mehmet-yilmazer-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]