“11 Ocak’ta Ankara’ya Hesap Sormaya”
Politik kriz giderek derinleşiyor. Erdoğan’ın krizden çıkış için yaptığı hamleler kendisini çok daha şiddetli sarsıntıların eşiğine sürüklüyor.
Cemaatin hamlelerinin de enerjisi giderek azalıyor. Bürokraside yaşanan tasfiyeler Erdoğan’ın devlet üzerindeki denetimini arttırıyor. Otoriterleşmenin dozunu arttıracak hamleler üst üste geliyor. 12 Eylül referandumundan sonra atılan “ileri demokrasi” çığlıklarından bugün tüm yargı süreçlerini Adalet Bakanı’nın denetimi altına alan düzenlemelerine çok çabuk gelindi.Ortada büyük bir riyakarlık olduğu açık. Şimdiye kadar hukuku siyasi rakiplerini tasfiye etmek için kullananlar, polis şefini komünistlikten içeri tıkanlar şimdi iş kendi hırsızlıklarının ortalığa saçılmasına gelince ortalığı birbirine kattılar. Erdoğan farkında değil belki ama bu tutumla 11 yıllık uygulamalarının tümünün meşruiyetinin altını oyuyor. Siyaset oyununda bu kadar büyük hatalar, perde arkasına itildiği düşünülen tüm hayaletleri yeniden sahneye davet eder.
Türkiye ile Mısır arasında bir analoji kurmak ve ordunun şu aşamada Mısır’dakine benzer bir rol oynayabileceğini düşünmek için ancak Murat Belge olmak gerekiyor. Fakat Ortadoğu’da bir restorasyon, eski rejimlerin bir biçimde yeniden tesisini havasının hakim olmaya başlamasının Türkiye’ye de bir takım yansımaları olacaktır. AKP-Cemaat koalisyonunun tüm kirli çamaşırlarının ortaya dökülmesi düzenin kimi tasfiye olmuş siyasi unsurlarını umutlandırabilir. Yaşanan politik kriz yeni bir hegemonya oluşana kadar bir çok siyasi gücün etkinliğini arttırabileceği bir ortam yaratıyor. Ergenekon ve Balyoz davaları düşer, politik krize düzen içi bir çözüm bulunamazsa askerin rolünde de bir artış görülecektir.
Erdoğan kendisine kaybettirecek bir senaryoya sarıldı. Burada baskıyı ve denetimi arttırmaya çalıştıkça daha da yalnızlaşacak ve hedef haline gelecek. AKP içinde danışmanları ile oligarşik bir denetim kurduğuna dair haberler de hedef netleştirme olarak değerlendirilmeli.
Politik kriz derinleşirken HDP’nin CHP ile görüşmesi ilgi çekici. Sonuçta bir ittifakın ortaya çıkmaması hayırlı olmuştur. CHP sağa açılma kararını verdikten sonra bu görüşme anlamını zaten baştan kaybetmişti denebilir. Fakat HDP’nin böylesi bir girişimde bulunması politik sahneye “AKP adına CHP oylarını bölmek üzere sürülmüş bir aktör” olduğu kara propagandasını boşa çıkarmaya hizmet edebilir. Tabii tüm bu randevuların MYK’nın dahi bilgisinde olmadan ve genel Meclis toplantısı ısrarla toplanmayarak alınmış olması ise gelecek açısından can sıkıcı olmuştur. HDP, milletvekillerinin peşi sıra sürüklenmeyi kaldıramayacak kadar geniş bir siyasal yelpazedir. Bu tarz özensizlikler HDP’ye zarar veriyor.
Şu anda halk güçleri kendi bağımsız çizgilerini geliştirebilmek adına önemli bir imkana sahipler. HDP’nin son kertede AKP’nin “ya beni destekle ya da müzakere biter” santajına boyun eğmeyeceğinin ortaya çıkması bu olanağı büyütüyor. HDP kendi dışındaki güçlerle de koordine olmayı başarabilirse bir eşitlik ve demokrasi odağı yaratabilir. SODAP bu potansiyelin bir gerçekliğe dönüşmesi için her mevzisinde mücadeleye devam edecektir.
Erdoğan çetesinin, hırsızlıklarını örtmek için giriştiği tasfiyeler bu aşamadan sonra çocukları bile ikna edemez. Cemaat çetesi ise bu yolsuzlukların hesabını soramaz çünkü 11 yıllık iktidarın suç ortağıdır. 11 Ocak Ankara mitingi halklarımızın yalanlara karnının tok olduğunu ve AKP iktidarından hesap sorma zevkini hiç kimseye bırakmaya niyeti olmadığını göstermek için en yakınımızdaki fırsattır. Tüm imkanlarımızla Ankara’da olmaya çalışmalı, öfkemizi onbinlerle haykırmaya devam etmeliyiz.
Yeni bir ülkeyi ancak Gezi’den yola çıkan, forumlarda süreklilik kazanan ve 11 Ocak’ta Ankara’ya taşınan emekçi halkımızın temiz elleri kurabilir!