Suriye Savaşı’nın ortaya çıkardığı sonuçlar dünyanın egemenlerinin maskesini akıtmaya devam ediyor.
Küreselleşme, sosyalizmin yıkılması sonrasında finans kapitalin en hegemonik söylemlerinden birisini üretti. “Demir perde”nin yıkılması liberal demokrasinin zaferi olarak dünyayı küçük bir köy haline getirecekti. Sermayenin önündeki tüm engellerin ortadan kaldırılması zenginliğin de dünyaya eşit bir biçimde dağılmasına yol açacaktı. Küresel ticaretin serbestleşmesi herkesi zenginleştirecekti. Eşitsizliklerin giderilmesi Kant’ın hayali sonsuza kadar barışı egemen kılacaktı.
Oysa bu söylenenlerin hepsinin tersi gerçekleşti. Suriye Savaşı emperyalizmin küresel ve bölgesel egemenliğini pekiştirmek için Arap Baharı’nın yolundan saptırılmasının en uç örneği oldu. Erdoğan’ın da büyük katkısıyla, Suudilerin ve Katarlıların Petro dolarlarıyla Suriye’ye 350bin cihatçı ithal edildi. Bu dünyanın herhangi bir ülkesine tarihsel olarak yapılan en büyük terörist transferidir. Bu terörist transferinin yarattığı şiddet ise 4.5 milyon kişinin ülkesini terk etmesine yol açtı.
Bu terk edişin yarattığı sosyal maliyet ise ortadadır. Türkiye’den Almanya’ya kadar bütün ülkelerde büyük bir mücadele devam ediyor. Bu bir yaşam mücadelesi. Ülkenin kıyılarından her gün binlerce kişi ölümü göze alarak Yunanistan kıyılarına çıkmaya çalışıyor. Türkiye’ye gelen mültecilerin sayısının 100bini geçmesi sonrasında Suriye’de “güvenli bölge” oluşturulmasına ABD tarafından yeşil ışık yakılacağına inanan Erdoğan, Suriyelilerin ülkelerini terk etmesini teşvik etti. IŞİD’in bölgede omuz üstünde baş bırakmaması için Türkiye tarafından her türlü destek sağlandı. Rakka’nın düşmesinin gündeme geldiği koşullarda Türkiye’nin PKK kamplarına dönük saldırısı IŞİD’e derin bir nefes aldırdı. IŞİD’in/Nusra’nın selefilik dışında hiçbir yaşam tarzına müsaade etmemesi yüzyılın en büyük göçüne yol açtı.
Suriyelilere ülkemizde nasıl kötü muamele yapıldığı ortada. İnsanlar bu ülkeden kaçabilmek için çoluk çocuk ölümü göze alıyorlar. Kendilerine “Neden Türkiye’de kalmıyorsunuz?” diye sorulan insanlar yollarda ölmeyi Türkiye’de yaşamaya tercih ettiklerini anlatıyorlar. 15-16 saat boğaz tokluğuna çalıştırıldıklarını anlatıyorlar. Çoluklarına çocuklarına yapılanları anlatıyorlar. Gelecekten ne bekliyorsun?” diye sorulan çocuklar “hiç” diye cevap veriyorlar, “size nasıl davranıyorlar?” diyenleri “davranmıyorlar.”diyerek yanıtlıyorlar. Suriyeli mültecileri köle olarak gören patronlar kanlarını emiyor. Toplumsal çürümüşlüğümüzün tüm sahneleri Suriyelilere dönük davranışlara yansıdı. Macaristan’da koşan Suriyeli mültecilere çelme takan gazeteci işini kaybetti, ya burada Suriyelilere bütün bunarlı yaşatanlar, başta Erdoğan-Davutoğlu bütün bunların hesabını nasıl verecek?
Çanakkale’den denize açılan Suriyeli mülteciler Midilli’de Skala Skimenia sahiline çıkıyorlar genelde. Burası Midilli’nin en güzel koyu, adanın düğünlerinin yapıldığı merkez. Buraya çıkan mültecileri solcu dayanışma gönüllüleri karşılıyor, onlara hoş geldiniz diyerek sıcak çorba ikram ediyorlar. Bizim ülkemizde milyonlarca mülteci var, bunların ihtiyaçlarını karşılamak için ne oranda bir dayanışam örgütleyebildik? Sadece mültecilerle dayanışmak için kuracağımız bir örgütle ne kadar insanı seferebr edebilirdik? Dünyanın en büyük nüfus hareketlerinden birisi evimizin bahçesinden geçerek gerçekleşiyorken bizlerin hiç böylesi bir durum yaşanmıyormuş gibi davranıyor olmamız normal mi?
Normal bir ülkede sadece mültecilerin yaşadığı sıkıntılar Erdoğan-Davutoğlu kliğini ağır cezalık yapardı. Merkel’in Yunan halkına çektirdiklerinin kefaretini Suriyeli mülteciler üzerinden ödemeye çalışması kocaman bir ikiyüzlülük. Halep başta olmak üzere güzelim şehirleri yaşanmaz hale getiren emperyalizm ve cihatçılık, bu cinayetinin hesabını bir gün kurulacak Nürnberg Mahkemeleri’nde mutlaka ödeyecek.
Ege Denizi’nde bir soykırım gerçekleşiyor. Her gün yeni Aylan Kurdi’ler can veriyor Ve bu konuda Türkiye Solu olarak hiç de iyi bir sınav vermiyoruz.
Katliamı durdurmak için diktatörü durdurma mücadelesine güç vermek, zordaki kardeşlerimizle de dayanışmayı büyütmek zorundayız.
Not: Yunanistan’da Ocak’ta umut, Eylül’de umutsuzluk kazandı!
[button link=”http://www.sodap.org/m-sinan-mert-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]