Halk Ayaklanması mı, Yasemin Devrimi mi?
Ayşe TANSEVER
19 Ocak 2011
Tunus’ta olaylar daha durulmadı. Yüzyılımızın başında Arjantin’de yaşandığı gibi bir ayaklanma yaşadık ama bunun bir “halk devrimi” olup olmayacağını önümüzdeki günlerde göreceğiz. Ayaklanmanın burjuva çıkarlarına doğru aktarılması için tüm gericilik elbirliği ve vargücüyle çalışıyor.
17 Aralık’ta üniversite mezunu işportacı Bouazizi adlı gencin polislerce tezgâhına el konulması sonucu kendisini yakması ile başlayan olaylara Batı basını sanki sansür koymuştu. Olaylar yükselip minare kılıflanamaz hale gelince, haber basında verilmek zorunda kaldı. Ama verilirken de ayaklanmanın devrim olması engellenmeye çalışılıyor. Ayaklanmanın nedenlerinin üstü örtülüyor, başka kanallara saptırılıyor.
Tunus’ta kendini yakan, sokaklara dökülenlerin şiarı gıda ve petrol fiyatlarının artmasına tepkiydi. Üniversite eğitimi almış gençler, “İş!” diye bağırdılar. Halklar, ellerinde ekmeklerle karınlarının aç olduğunu dile getirdiler. Hepbirlikte gıda fiyatlarına yapılan zamları kaldıramayacaklarını dile getirdiler. Sonra polis saldırıları, ölümler, protestolar büyüdü. Basın sansürlenemez hale geldi. Aydınlar protestolara katıldılar. Ben Ali, 23 yıllık iktidarından oldu.
Olayların baş nedeni, gıda fiyatlarına yapılan zamlar, işsizlik, açlık ve yoksulluktur. Bu sorunların nedeni sadece bu ülkenin diktatörlükle yönetilmesi değildir. Diktatörlük olmayan çoğu ülkede de açlık, yokluk, işsizlik vardır. Olayların nedeni uygulanan ekonomi politikalardır. Yıllardır tüm dünyada uygulanan yeni liberal politikalardır. Devletin ekonomiden elini çekmesidir. Tüm kamu mallarının özelleştirilmesidir. Bazı ülkelerde bunlar diktatörler tarafından uygulanıyor. Bazı ülkelerde bizim gibi burjuva demokratik sistem içinde uygulamaya sokuluyor. Tunus halkları, özünde yeni liberal politikaların yol açtığı açlık, yoksulluk, soygun düzenine karşı ayaklandılar. Ama bilinçli bir şekilde bunlar gözardı edilip, tek sorumlu Ben Ali olarak gösteriliyor. Böylece varolan düzen korunmaya çalışılıyor.
Devrik diktatör Ben Ali’nin 23 yıllık yol arkadaşı Ghannaouchi geçici bir “birlik hükümeti” kurmak üzere çalışmalara başladı. Yazıyı kaleme aldığımız sıralarda “ulusal birlik hükümetini” açıkladı. Bazı muhalif parti yetkililerinden üyeler alınsa da finans, savunma, dış ve iç işleri bakanlıkları eski sahiplerine verildi. Ben Ali gitti ama düzeni kaldı.
Anlaşıldığı kadarıyla, halk bu oyunu bozma niyetindedir. Son gelen haberlerde hükümet binasının önünde protestolar ve çatışmalar yeniden başladı. Halk bu eski politikacıları istemiyor. “Devrimi biz yaptık bizim temsilcilerimiz olmalıdır” diyorlar.
Bildik Oyun
Burjuva güçleri halk hareketlerine karşı hep bu bildik oyunu oynuyorlar. Halk ayaklanmalarının silahlı bir Bolşevik devrimi gibi olmadığı durumlarda devlet güçleri öfkeyi kendi çıkarları doğrultusunda bükme oyunu oynuyorlar. Halk ayaklanmaları sonrası oynanan bildik bir oyun.
Ayaklanma, düzeni hedef aldığı için halkın ekmek, süt gibi temel yiyecek maddelerine ulaşımı aksıyor. Ayrıca zenginlere duyulan öfke, içinde bulunulan yoksulluk ve açlık, yağmalamalara gerekçe oluyor. Ben Ali’nin mülkleri, akrabalarına ait marketler yağmalandı, Fransa gibi sömürgeci bir ülkeye ait araba fabrikasına ve çok uluslu şirketlerinin iş yerlerine saldırıldı. Yakıldı yıkıldı. Biriken öfke taştı. Bazı kişiler öldürüldü. Ayaklanmanın doğası gereği olan karışıklıklar yaşanıyor.
İşte bu karışıklık devrilmeye çalışılan iktidar güçleri tarafından da bilinçli bir şekilde kışkırtılıyor. Ben Ali’nin gizli servisi ve kolluk kuvvetlerine bağlı olduğu anlaşılan kişiler arabalara binip kent içinde olur olmaz yerlere ateş açarak dolaşıyorlar. Belirli binaların tepelerinden saldırılıyor. Yakalananların üzerinden İsveç, Danimarka pasaportu ve kimlikleri çıkıyor. Sanki bilinçli bir şekilde ülke karmaşa ortamına sürüklenmek isteniyor. Halk ordu güçlerinden yardım istiyor. Ordu ile kolluk kuvvetleri arasında çatışmalar yaşanıyor.
Halk kendini korumak için örgütleniyor. Makaslar, bıçaklar, ev yapımı koruma silahları ile donanmış “halk milisleri” kuruluyor. “Öz korunma birlikleri” oluşuyor. Ortam geriliyor. Karışıklık artıyor. İç savaşa gidiliyor gibi hava oluşuyor.
Bütün bunlar genelde bilinçli bir oyunun parçasıdır. İç savaş ve anarşi korkusu, halkların ayaklanmasını boğmaya bir gerekçe olarak kullanılıyor. “Aman karışıklık olmasın, düzen kurulsun” diye bağırılıyor. Bunlar halka karşı zor kullanmanın gerekçesi yapılıyor. Göndere, bir düzen ve burjuva demokrasisi bayrağı çekiliyor. Öfke ne olursa olsun bu burjuva demokrasisi arkasında tutulmaya çalışılıyor. “Ben Ali gitti, diktatör kaçtı, sorun bitti, şimdi özgürlük başladı. Halkın sorunları dile gelebilecek. Basın özgürleşti ya sorunlar dile gelecek ve çözümler üretilecek” diye bir hava çiziliyor. Öfke yatıştırılıp bildik düzenin eski raylarına oturmasına çalışılıyor. Yani “bir halk ayaklanması devrim haline gelmeden önünün alınması” oyunu devreye sokuluyor. Halk ayaklanması boğuluyor. “Birlik hükümetinin” açıklanması sonrası halk protestoları sanki bu oyunun tutmayacağı umutlarını veriyor.
Ayaklanan Güçler
Bu halk ayaklanması güçleri kimlerdir? Olayları işsiz ve iş bulma umudu olmayan üniversite mezunu gençler başlattı. Yani hem işsizler hem de aydın gençler. Ama olay Tunus başkentinde değil ondan uzak bir kır kasabasında başladı. Hemen arkasından oranın esnafı ve köylüsü sokaklara döküldü. Protestolar, çevre kasaba ve köylerden başkente doğru yayıldı. Yani ayaklanma gençlerden, kır proleterlerine ve esnafına yayıldı.
Sonra aydınlara sıçradı. Savcılar, gazeteciler, öğretmenler gençlerin başlattığı protestolara destek verdiler. Sendikaların desteği ile işçiler, protestocular arasında yerlerini aldılar. “Genel grev” ilan ettiler. Ayaklanma, işsizler, gençler, işçiler ve kır proleterleri ile tüm yoksul ve orta sınıf aydınlarını, herkesi kapsıyor. Bu anlamı ile de bir “yoksul halk devrimi” olma özeliğini taşıyor.
Ayaklanan güçlere baktığımızda, eğer burjuvazi ve iktidar güçleri kendi raylarına oturtamazlarsa, bu bir halk devrimi olarak tarihe geçme potansiyeli taşıyor.
Arjantin’de de böyle olmuştu. Ayaklanmayı bastırmak için birçok kez hükümet kurulmuş ve halk kabul etmemişti. Tunus’ta da böyle olabilir. Halk, kendi güvendiği politikacılar gelene kadar ayaklanmalarını sürdürebilirler. Zaten boyalı basının satır aralarında, halkın kendi temsilcilerinin hükümete alınmasını istediği haberleri duyulmaktadır.
“İnsanlar yaşamaya karar verince, kader ona boyun eğer”
Fransız sömürgeciliğine karşı savaşan Tunus halkının milli marşında “İnsanlar yaşamaya karar verince, kader ona boyun eğer.”deniyormuş. Çok iyi bilinen halkların kaderciliğini aslında Tunuslular çoktan aşmışlar. Tunuslular eğer yaşamak isterlerse kendi kaderlerini değiştirebileceklerini biliyorlar. Kaderin mutlak olmadığını, insanların ellerinde olduğunu öğrenmişler. Onun için sokaktalar.
Ama şimdi sorun, Tunus’un bölge ülkelerine bir örnek olup olmayacağı. Finans kapital güçlerinin korkusu budur. Oysa Ben Ali uçağına binmiş giderken, Ürdün’de halklar ellerinde ekmek sallayarak sokaklara döküldüler, yiyecek maddelerine getirilen zamların geri alınmasını istediler. Üniversite öğrencileri, çeşitli kentlerde gösteriler yaptılar. İş alanları açılmasını istediler. Başbakanı istifaya çağırdılar. Kral Abdullah II, zamları kaldırdı. Benzine getirilen zam da düşürülecek deniyor.
Tunus olaylarının sembolü kendini yakmaktı. Bu tür eylemler, bölgede bir günde altıya ulaştı. 17 Ocak Pazartesi günü dört Cezayirli, bir Moritanya ve bir de Mısır’da insanlar kendilerini ateşe verdiler. Kendini yakma yeni bir protesto biçimi değil. Yoksulluğu, işsizliği protesto için yaygın kullanımı yenidir.
“Sıra bizde!”
Cezayir ve Ürdün’den sonra Mısır’da halkların “Sıra bizde! Sıra bizde!” diye sokaklarda dolaştığı, örgütlenmeye çalıştığı söyleniyor. Arap halkları klasik sömürgecilikten kurtuldular belki ama hemen yeni sömürgeciliğin pençesine takılmadan edemediler. Burjuva demokratik devrimleri çok köksüz oldu. Arap şeyhlerinin diktatörlüğü şeklinde gerçekleşti. Sonra yeni liberal politikalarla küresel soygunun içine girdiler. Yıllardır biriken bir öfke yumağı oldular. Filistin’de kardeşlerine yapılan zulüm karşısında çaresiz kaldılar. Tunus halklarının ayaklanması bölgede bir ateş yaktı. Bu ateşin nasıl söndürüleceği Tunus’ta yaşanacaklarla bire bir bağlantılı gözükmektedir.
Tunus ayaklanması ne olacaktır? Bir ayaklanma olarak mı kalacak, yoksa sol güçlerin dediği gibi anti-kapitalist bir Afrika yasemin devrimine evrimleşecek midir? Ayaklanan halk güçleri böyle bir potansiyel taşıyor. Finans kapital güçleri bu ayaklanmayı tek bir Ben Ali kaybı ile bastırabilecek midir? Eğer bastıramazlarsa o zaman Tunus’tan ötelere yayılma olasılığı yüksektir. Hele hele Birleşmiş Milletler Gıda Örgütü’nün uyardığı gibi dünyamızda yiyecek fiyatları önümüzdeki günlerde artarsa, Tunus ateşinin bölge dışına bile sıçraması olasıdır. Yoksul Güney Asya ülkeleri sırada bekliyorlar. Bir de bu kez halklar Wikileaks ve Facebook gibi araçları kullanmayı öğreniyorlar ve yeni silahlar elde ediyorlar.