Saray darbesinin diktatörlük rejimini derinleştirme sürecinde 15 Temmuz darbesini yaşadık. Değerlendirmemizi kaleme aldığımız şu anlarda 15 Temmuz darbesi, AKP/Saray tarafından büyük ölçüde püskürtülmüş görünüyor. Şimdi diktatörlüğün karartma ortamında yandaş medya “Saray’ın zaferi”ni servis edip duruyor. Onların ezberlediğimiz gürültüsü bir yana ne yaşadık, neden yaşadık; konuyla ilgili tespitlerimizi sıralayalım:
Bugün yaşanan, bir darbe girişimidir. Saray, önüne koyduğu taktik planın hedefini “başkanlık rejimi” olarak ilan etmiştir. Atılan tüm adımlar bu hedefe yöneliktir. Saray darbesinin stratejik hedefi budur. Saray darbesi süreci, Genel Kurmayı da içerisine alan bir koalisyonla yürütülmektedir. Dolayısıyla ordunun komuta kademesi AKP/Saray’la ittifak halindedir. 15 Temmuz darbesi, ordu içerisinde bu ittifakın dışında duran bir klik tarafından geliştirilmiştir.
15 Temmuz darbesinin zamanlaması, Ağustos ayı başında yapılacak Yüksek Askeri Şura (YAŞ) toplantısıyla ilgilidir. AKP/Saray’ın bu toplantıda ordu içerisinde büyük bir tasfiye operasyonu gerçekleştireceği sır değildir. Bu operasyonun gerekçeleri, kamuoyuna açık olarak tartışılmaktadır. Ordudan tasfiye edilecekler, ön alıp tasfiyecileri tasfiye girişiminde bulunmuştur.
15 Temmuz darbesi, yandaş medyanın karikatürize ettiği kadar olmasa da “zayıf” bir girişim olarak kalmıştır. Darbenin uluslararası desteği yoktur. Başta ABD olmak üzere çeşitli ülkelerden gelen açıklamalar, seçilmiş hükümetin darbeye karşı desteklenmesi yönündedir. Başarılı olan 12 Eylül 1980 darbesi hatırlanacak olursa durum bugünün tam tersi yönde gelişmiş, ABD “bizim çocuklar” dediği darbecilere alkış tutmuştur. Darbe, finans kapital tarafından da destek görememiştir. Zira 12 Eylül darbesinin bizzat finans kapitalin çağrısıyla gerçekleştiği unutulmamalıdır. Darbenin, ordu içerisinde de belirli bir kesimle sınırlı kaldığı görülmektedir. Üst düzey subaylar darbede rol alsa da ordunun komuta kademesi bu girişimin dışında kalmıştır. 12 Eylül darbesiyse ordunun komuta kademesi tarafından yekvücut olarak planlanmış ve hayata geçirilmiştir.
15 Temmuz darbesi, toplumsal taban yaratmayı başaramamıştır. Nüfusun önemli bir kısmı her ne kadar diktatörleşme sürecine karşı dursa da diktatörün bu şekilde darbeyle gidişinden yana olmadığını da ortaya koymuştur.
Saray/AKP, bu başarısız darbe girişimini diktatörleşme sürecini derinleştirmenin olanağı haline çevirmiştir. Başkanlığa giden yoldaki engellerin tasfiyesi için güçlü gerekçeler yakalanmıştır. Zaten daha ilk günden HSYK ve Danıştay’a yönelik operasyonlar gerçekleşmiştir. Arkası gelecektir. Kesif bir ikiyüzlülük olsa da gerekçe, “darbeye karşı demokrasinin savunulması” olarak sunulmaktadır. Darbe girişimi boyunca sabaha kadar susmayan ezanlar, yandaş medyayı kaplayan “demokrasiyi savunan halkın rejime sahip çıktığı ve darbeyi püskürttüğü” görüntüleri, diktatörleşme sürecinin kitle gücünü daha da kemikleştirmeye hizmet ettirilmektedir.
Nasıl tutum almalıyız?
Saray darbesine karşı gelişen 15 Temmuz darbesinin demokrasi ve özgürlükler gibi bir derdi yoktur. Durum, darbecilerin taht kavgasıdır. O taht, tüm darbecilerin kafasında paralanmadan demokrasi ve özgürlükler gelişemez. Bugün için bu yolda acil görev olarak geniş bir demokrasi cephesinin yaratılması önümüzde durmaktadır. Sokakta büyütülecek militan bir demokrasi cephesi, darbeler rejimini geriletebilecek en önemli araçlarımızdandır.
Darbe girişiminde bu topraklarda yüzlerce kişi daha ölmüştür. Diktatörleşme sürecinin ürünleri olan katliamlar, bombalar normalleştirilmeye çalışılmaktadır. Bu tarz ölümleri normalleştirmek, bu duruma alışmak, diktatörleşme sürecini kanıksamaya götürür. Bu durumun yaşamımızın doğal bir parçası haline getirilmesi reddedilmelidir.
Başkanlığa doğru tempo kazandırılan yürüyüşte, bu yürüyüşün kitle gücü daha fazla saldırgan bir ruh haline bürünmüştür. Diktatörlüğe karşı duranlar, bu saldırganlığın da hedefindedir. 15 Temmuz darbe girişimi ardından sokağa çıkan kitlenin bir kesimi, diktatörlüğün karşısında duran politik mahalleleri hedef almıştır. Yaşamlarımızın, yaşam alanlarımızın savunulması konusu, yine önümüzde bir görev olarak durmaktadır.
SODAP
Sosyalist Dayanışma Platformu