DayanışmaEvleri Yeniden Yola Koyulurken
M. Sinan Mert – 15 Eylül 2014
Victor Jara’nın 41 yıl önce ezilen bilekleri ve kırılan gitarı anısına…
Dayanışmaevleri Çalıştayı gerçekleşti. Van’dan yola çıkan 200 İşkur işçisinin Ankara’ya doğru zahmetli yürüyüşleri ve işçilerin iş cinayetlerinde katledilmesi devam ederken gerçekleşen Çalıştay önemli bir görevi gerçekleştirmek üzere sözleşilerek sona erdirildi: Parça parça edilmiş, birbirine yabancılaştırılmış, borç batağına saplanmış emekçilerin varoşlardan başlayarak temel ihtiyaçları ekseninde örgütlenmesine hız vermek.
Dayanışmaevleri çalışması çeşitli sebeplerle 2000’lerin ikinci yarısından itibaren hız kesmişti. Fakat bu süre zarfında emekçilerin sorunları daha da ağırlaştı. Güvencesiz çalışma çok daha yakıcı bir hale geldi. Örgütsüzlüğün yarattığı sıkıntılar daha da belirginleşti. Mahallelerimiz bir taraftan kentsel dönüşüm kuşatması bir taraftan da uyuşturucu şebekeleri istilası ile karşı karşıya. Çerkezköy’den yoldaşlarımız kadın işçilerin patronlar ve ustabaşılar tarafından düzenli olarak tacize uğradıklarını anlattı. Okmeydanı’ndan arkadaşlarımız patronların bir araya gelerek işçilerin mesai saatlerini keyfi bir biçimde yarım saat arttırmak istemelerinden bahsettiler. 600bin liralık araçla gezmeyi önemli biri olmak sayan bir patronun işçiden gaspettiğinin nasıl yoldaşların kararlı tutumuyla geri alınabildiği konuşuldu.
Devrimcilerin gücü emekçi halkın gündeminin tam merkezine yerleşebilmesinde gizlidir. Bu gündeme gömülemeyen, sınıf çelişkilerini sınıfın gözüyle göremeyen, sınıfa dışarıdan vaaz veren ama bir türlü onun nasıl düşündüğünü kavrayamayan bir devrimcilik halktan karşılık bulamaz. Devrimcilerin halkın gündeminden kopuk, kendine özgü meselelerle zaman kaybetmesi bir zayıflık gerekçesidir. Sürekli bir yüksek siyasi analiz peşinde koşan ama mahallede köşe başında dikilen torbacıya ne diyeceğini bilemeyen bir siyasi faaliyetin karşılığı olamaz. Dayanışmaevleri ise halkın tam da bağrına gömülmenin aracıdır. İşçi sınıfının güvencesiz ve geleceksizleşmiş öbeklerinin hayata tutunma aracı olarak Dayanışmaevlerini yeniden inşa edeceğiz. Dayanışmaevleri hiçe sayılan emekçinin kendisi gibi olanlarla buluştuğu ve bir sınıf haline geldiği bir mücadelenin adıdır. Sınıf çalışması sadece büyük fabrikalarda değil aynı zamanda devasa bir işliğe dönüşen mahallelerimizde de yürütülür. İşçi çalışması sadece sendikal bürokrasi ile al takke ver külah yürütülen koltuk kavgalarından ibaret görülemez. Dayanışmaevleri paramparça edilmiş bir sınıfın öğelerinin dayanışma ve mücadele ile birbirine tutunduğu bir sürecin adıdır.
Dayanışmaevleri yolunu nasıl açmalı? Kendi fikrimi anlatmak istiyorum.
Birincisi özellikle AKP destekçisi olmayan mahallelerin mahrum edildiği kamusal ve belediye hizmetlerinin üretilmesi. Dayanışmaevleri nitelikli eğitim ihtiyacının karşılandığı mekanlar olabilir. Varoşların mahrum edildiği kültürel faaliyetler Dayanışmaevleri aracılığı ile buralara taşınır. Halk sağlığı ve önleyici sağlık hizmetleri konusunda dayanışma üretilir. Mahallenin sokağından, parkından, ışığından, okulundan sorumlu bir örgütlenmedir Dayanışmaevleri. Mahalleye dönük tüm rantsal saldırılar önce karşısında bizi bulacaktır. İşsizliğe karşı özellikle gençlerimize vasıf kazandıracak faaliyetler örgütlenir.
AKP’nin yoksul halk üzerindeki hegemonyasını kırmak için ne yapmalıyız? AKP bir lütuf gibi ve seçerek sunduğu “hizmet”leri sayesinde bir güç haline geldi biraz da. Dolayısıyla temel hakların güvence altına alındığı bir ülkede, vatandaşlık haklarının ekonomik boyutlarının da güvence altına alındığı bir ülkede AKP şimdiki desteğini büyük oranda kaybeder. Dolayısıyla temel ihtiyaçlar oranındaki su, elektrik, doğalgaz gibi temel ihtiyaçların ücretsiz tedariki için mücadele etmeliyiz. Barınma hakkının güvence altına alınması da temel meselelerimiz olmalıdır. Etkin olduğumuz bölgelerde kiraların fahiş oranlarda yükselmesine müsaade etmemeliyiz. Temel bir vatandaşlık ücreti bir hak olarak kabul edilmelidir. Bu çerçevede bir “VATANDAŞIN HAKKI” programı oluşturmalı ve bu eksenli bir mücadeleyi tüm ittifaklarımızla birlikte örgütlemenin yollarını bulmalıyız.
Emeğe dönük saldırılara karşı dakik tepkiler üretecek reflekslerimizi yeniden etkinleştirmeliyiz.
Çetelerin daha da güçlenmesine müsaade etmeyecek bir birlikte mücadele perspektifi ile etkinlik kazanmalıyız.
Sonuç olarak yapacak işimiz çok. Alınacak yolumuz çok. Ama fazlasıyla deneyimimiz ve öfkemiz var.