Işık hızında bir hafta geçirdik. Ülke ve bölgede dengeleri değiştirmeye namzet birçok olay arka arkaya yaşandı.
Suruç Katliamı hiç kuşku yok ki bir döneme damgasını vuran, yeni bir dönemin başlangıcını imleyen bir olay olarak hatırlanacak. Bu ülkenin pırıl pırıl devrimci gençleri, bütün Ortadoğu halklarına umut veren bir devrime tanık olmak ve katkı sunmak için Kobane’ye geçmeye hazırlanan koca yürekli insanları AKP-IŞİD ortak tezgahı bir eylemle katledildi. Seçim sonrası süreçte kaybettiği iktidarını yeniden tahkim edebilmek için gözünü iyice karartan Erdoğan’ın Hakan Fidan’ı yanında tutmak için neden bu kadar çaba gösterdiği artık daha iyi anlaşılıyor. Fidan, Ala, Soylu, Akdoğan ve akıllara ziyan danışman heyetiyle Erdoğan, kaybettiği seçimleri bu sefer farklı koşullarda yeniden gerçekleştirmek için savaş politikasına sarılmış durumda.
Devletin Rojava’nın gelişiminden duyduğu dehşet Tel Abyad’ın düşmesinden sonra doruğa çıktı. İran ile ABD’nin anlaşması, Esad’ın Erdoğan’ın istediği biçimde yenilmesinin imkansızlığının artık en alık zekalarca bile anlaşılabilmesini sağlayan bir gelişme olunca Türkiye de ABD ile yeni bir sürece girdi. İncirlik üssünün açılması, Türkiye’nin IŞİD’e karşı mücadelede ABD eksenli koalisyonun hava harekatı ile yerde YPG’nin koordinasyonunu ortadan kaldırmaya dönük bir adım. Türkiye, PYD’ye müdahale edebilmek için IŞiD ile sınırlı ölçekte bir karşı karşıya gelişi önüne koymuş gibi duruyor, fakat bu işlerin evdeki hesaba uygun bir biçimde yürümesi pek mümkün görünmüyor. Dün İngiliz gazetesi Guardian’da IŞİD’in Türkiye’ye petrol akışından sorumlu imamı Ebu Seyyaf’ın öldürüldüğü ofisinde Türk devlet yetkilileriyle üst düzey bağlantılara dair tonlarca belgeye ulaşıldığının haberi vardı. Erdoğan ve şurekası içinden çıkmaları neredeyse imkansız bir batağa saplanmış durumdalar. Tarih bir çok aklını yitirmiş liderin kendisini kurtarmak için bütün bir toplumu ateşe attığı birçok örnekle dolu. Erdoğan’ın bu konuda unutulmazlara arasına girme ihtimali çok yüksek.
Devlet çok iyi bildiğimiz özel harp kimliğine büründü. Erdoğan’ın bu saldırı konseptine iktidar bloğunun tümünü ne kadar motive edip edemeyeceği belli değil. Emperyalizmin IŞİD ile Erdoğan’ı tokuşturma taktiği, kendine has sonuçlar yaratabilir. Erdoğan oluşan anaforda, fiili durumu fiili bir başkanlığa taşımaya dönük zorlamalara girişebilir. Şurası çok açık ki zorlu bir virajı geçmek zorundayız. Önümüzdeki döneme saldırı ve savaş konseptinin damga vurması büyük olasılık.
HDP eksenli toplumsal muhalefet seçimler sonrasında kaybettikleri inisiyatifi yeniden kazanma şansına sahip. Bunun için derli toplu bir duruşla varolan yönetim aygıtının meşru bir hükümet olmadığını, AKP’nin iktidarını kaybetmesine rağmen bu hiç olmamış gibi toplumun geleceğini ipotek altına alacak kararlar almaya çalıştığını, Suriye’deki yıkımın en büyük sorumlusunun Erdoğan olduğunu, bir adamın iktidar hırsının bu kadar büyük bir toplumsal yıkım yaratmasına izin verilemeyeceğinin anlatılabilmesi gerekiyor. Barışta ısrarcı olmak zorundayız. Devrim ve demokrasi güçleri iktidarın savaş politikalarını ısrarlı bir barış siyasetiyle boşa çıkarabilir. Devletin en büyük korkusu toplumsal direniş dinamiklerinin bir arada davranma yeteneğinin giderek artması ve bunun halk tarafından da giderek bir kurtuluş seçeneği olarak kabul edilmesidir. Sözüm ona “milli irade”ye büyük saygısı olan AKP çevreleri son seçimlerde 6 milyon oy alan HDP’yi kapatmanın hesaplarını yapıyorlar. Akıntıya karşı kürek çekiyorlar. Halkımızın adalet ve eşitlik yönündeki iradesi bu karanlıktan aydınlık ve umut üretmeyi başaracak yetenektedir.
Özellikle Gazi Cemevi’nde yaşanan saldırı AKP’nin iktidara tutunma umuduyla halkımızın tüm sinir uçlarıyla oynamaktan çekinmeyeceğini de gösteriyor. Gezi zamanı “camiye ayakkabılara girdiler” diye yalan yere yaygara koparanlar Alevi halkımızın ibadethanesini saatlerce bombalayabilmekte, basabilmektedir.
Geçtiğimiz hafta yaşananlar sanıldığı gibi Erdoğan’ın taktik dehası ile değil Siyasal İslam’ın tükenişinin ilanının ilk adımı olarak hatırlanacak. Her yönüyle çürümüş ve fiilen çökmüş AKP iktidarı, 12 Eylül tarzı bir toplumsal kuşatmayla düşüşünü durdurmaya çalışıyor ama nafile.
Tarihin çöplüğündeki yeriniz çoktan ayrıldı ve bu yeri sonuna kadar hak ettiniz. AKP’nin batışının tüm toplumun batışı olmasını engelleyebilmek ise sadece ezilenlerin birlikteliğinin kararlı dayanışması ile mümkün.
[button link=”www.sodap.org/m-sinan-mert-tum-yazilari/” align=”right” font_style=”italic” icon=”momizat-icon-pencil” icon_color=”#ffff00″]Yazarın tüm yazıları..[/button]